OTOBURLAR-TAVUK VE BALIKLARI YEMELI MIYIZ?
İnsanlık ilk tarihlerinde, gerek örtünmek, gerekse beslenmek için hayvan ları avlayıp yemişlerdi. Bu et oburluk dönemi, gelişen dünya düzeni ile birlikte son derece azaldı. Pek çok diyet hayvansal gıdalardan uzak durularak gerçekleştiriliyor. Modern kent insanı olarak tanımlanabilecek kişiler ağırlıklı olarak, yeşil gıdalar üzerine kurduğu beslenme düzenleri ile sağlıklı olarak yaşamaya devam ediyorlar. Dünyada et tüketiminin azalmasından sonra, hayvanlardan elde edilen diğer ürünlerin kullanımını tetikleyen reklamlar, sözde faydaları (!) abartılarak tanıtılan hayvansal ürünlerle market rafları dolmaya başladı. Bu gıda ve gıda dışı ürünlerde temel sorun hayvansal yağlarda yaşanmaktadır. Domuz yağı ve sığır yağı, ekonomik açıdan gıdalara katılırken mide sindirim sıvılarını salgılamasını engellediği bu tröstler tarafından dikkate alınmamıştır. Karaciğerde zorlanmaya neden olmaları, yine başka hayvansal katkılarla elde edilen ilaçlarla giderilmeye çalışılmış, bu kısır döngü içerisinde insan sağlığı yok olup gitmiştir. Doğal meyve sularının, alkalik kaynak sularının yerini, karbondioksit bombası kolalı içecekler, fermante edilerek alkol haline getirilen içecekler almıştır. İlk çağlarda bilinmeyen kanser, siroz, osteoporoz gibi pek çok hastalık şimdi sıradan vakalar haline gelmişse bunun suçlusu işte bu ölü gıdalardır. Civcivler bile yumurtadan çıktıktan sonra bir ayakkabı kutusu kadar kafeslere kapatılmakta, 41 gün sonra kesilmek üzere, sözde besinlerle “şişirilmeye” başlanır. Tüysüz doğan ve 15 kg. gelen tavukları da unutmayalım?
Düzenli et tüketmek isteyen, ancak yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı et reyonlarından uzak duranlar için Omega 3 zengini, fosfor deposu taze balıklar iyi bir alternatif olmaktadır. Örneğin, “Çiftlik olmayan ton balığı, kılıç balığı, somon gibi derin su balıkları, hamsi, çinekop, istavrit gibi yerli balıklarımız kan hücrelerinin tortulaşmasını önleyen gerekli yağ asitleri açısından zengin kaynaklardır.” Balık damar sertliğini önleyen, kalp krizi riskini azaltan, felci önlemeye yardımcı besinler taşır. Balığa “beynin besini” denilmesi boşuna değildir. Antibiyotik ve hormon artıkları hayvan etine, sütüne geçerek bedenimize girmektedir. Bedenin tanımadığı bu gıdaları, beden atamamakta ve çözümsüz, ismi bilinmeyen hastalıklar peşimizi bırakmamaktadır. Ve insanlık kalan ömrünü, kalitesiz ve hastane kapılarında yaşamaktadır.
Kaynak: Ahmet & Elmas MARANKİ ( Alkali Yaşam Kitabı)