“Rusya-Ukrayna” özelinde, tüm krizlerden ders alabilmek!
“İnsan unutur evlâdım..!” derdi büyüklerimiz. Hakikâten öyle! Dün Sovyetler Birliği yıkıldı ve çoğu açlık sınırındaki insanlar, sınırlardaki Rus pazarlarında ayakta kalmaya çalıştı! Kendi ülkelerinin meydanlarında da açık sergilerde kıymetli porselenler, elektronik cihazlar, antikalar, Çekoslovakya el işlemeli kristaller gibi pek çok vâriyeti, yok pahasına satarak yaşamaya çalıştı..! Müreffeh yaşayacakları kolhoz ve üretim çiftliklerinde yıllarca tekdüze yaşayanlar; açlık-kıtlık tehlikesi ve tedarik zincirinin bozulmasıyla, “sahte yükseliş komünizm”in kölesi oldu. Ekonomileri birbirine bağlı toplumlar yıkıldı ve bir daha bir araya gelemedi!
ŞEYTAN AKLI,
EN SİNSİ ŞEKİLDE TUZAK KURDU!
Bu ülkelerdeki rejimler öyle kuruldu ki; uçakların genel üretimi-fabrikası Rusya; tekerlekleri Gürcistan, motoru Özbekistan, diğer aksamlarıysa Bulgaristan’da üretildi! Yani, ‘bağımsızlık’ gibi potansiyel tehlikede hepsi ‘tek halka’ bırakıldı. Güç zinciri oluşturmalarına mâni olundu! Bu sırada zihinler öyle formatlanmıştı ki, 300 milyonluk Sovyetlerin yıkılacağına kimse ihtimâl vermemişti! Ama sonunda yıkıldı ve sözde bağımsız devletler kuruldu.
Bu zavallı, yıllardır güdülen, yönetime hiçbir katkısı olmayan azınlıklar, tamamen Rus ve Ermeni yöneticilerinin tahakkümünde ‘üçüncü-dördüncü adam’ olarak, ülkelerinin zenginliklerini bu merkezlere peşkeş çekti! Bunların uzantıları yine devletlerinin başında, aynı tahakkümü devam ettirdi! Dün Kazakistan’da, bugün Ukrayna’da ve yıllardır Fergana Vadisi’nde Tacikistan-Özbekistan-Türkmenistan arasındaki başta toprak paylaşımı olmak üzere kışkırtmaların merkezinde aynı küresel manipülatörler oldu!
“ELİTLER” DAĞILMADI!https://7ae1e7fbf44eb5725cd71cc4b1a11779.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-38/html/container.html
Dörtyüz yıl Osmanlı’nın kontrolünde refah içinde yaşayan Bulgaristan, Osmanlı’nın son günlerinde Rusya’nın da kışkırtmasıyla elimizden kayıp gitti. O günden beri, açlık-kıtlık ve sefalete mahkûm oldu! Bugün de bağımsız denen Gürcistan, Bulgaristan, Romanya ve Türkî ülkelerden Türkiye’ye büyük göç oldu. Ekonomileri batınca paralarının hiçbir değeri kalmadı ve kalan üç-beş kuruşunu da, bu yeni hayatları için harcadılar. Devletlerin üst yönetiminde söz sahibi olan % 5-10’luk bürokrat, bakan ve soyguncu iş adamı ahbaplar yerlerini çavuşlara verip, 30 yılda ülkelerine bir çivi dahi çakmadı! Nihayetinde Rusya, referandumla ele geçireceği sıradaki ülkesi için gün beklemekteyken hedefini belirledi..!
HER ZAMANKİ GİBİ SAHADAYDIK!
ÇİLEYİ BİZ ÇEKTİK VE BELGELEDİK!
İstanbul Güreş Federasyonu başkanı Sadettin Tantan döneminde, küçük-genç güreşçilerin kafile başkanı olarak, Sovyet dönemini yaşayan Bulgaristan’a gittim. Doktora tezim olan “Balkanlar’daki Asimilasyon ve Göç” konusunu da yerinde inceleme imkânı buldum. Gördüm ki, 600 yıllık Türk toprakları tarumar edilmiş! Komüznizm, halkı birbirine düşman etmiş! Ahmet-Mehmetlerin, Fatmaların adı değiştirilmiş! Camiler kapatılmış! İnsanlar topluca katledilmiş! Aile mefhumu bitirilmiş! Dini inançların ve ibadetlerin uygulamasını bırakın; konuşulması bile yasaklanmış!
Bu zor günlerde Varna, Burgaz, Yanbolu ve pek çok bölgeyi karış karış gezip inceledim. Geceleri Türk güreşçileriyle bölgedeki köy evlerine giderek, sözlü-yazılı birikimlerle bir arşiv oluşturdum. Bir gece, kampın müdiresi komünist bir hanım, güreşçilerimiz için “kal basar” dedikleri et hazırlattı. Etin domuz sucuğu olduğunu duyunca; “Bunları yemiyoruz. Bize sadece paramızla koyun eti alın…”dedik. “Bunları çıkarmak zorundayız, kabul edin. Ya da biz bunları alıp evimize götürelim, siz de buna sessiz kalın…” dedi ve Türk olan(!) bu hanım yönetici gece kamptan ayrılmamıza müsaade etti..!
Güreşçilerimizden birinin köyü olan 600 yıllık Türk köyüne akşam karanlığında vardık. Caminin kapalı kapısı önünde durduk. Namaz kılmak isteyince hemen eski hocadaki anahtarı getirdiler. Bir açtık ki cami, öyle terkedilmiş duruyor..! Bir cesaretle minareye çıkıp ezan okumak istedim; “Aman! Yıkılır..!” dediler. Abdestimi alıp yüksek bir yere çıkarak ezan okudum.
Hiç hayat belirtisi olmayan köyde bir anda canlanma oldu, lâmbalar bir bir yandı ve ahali ezan sesine doğru akın akın gelmeye başladı. Herkes gözyaşı içinde dua ve salavatlarla, “Allah!” nidalarıyla coştu. Gençler de meraklı bakışlarla ve hürmetle elimizi-ayağımızı tutuyordu. Ve şevkimizi misliyle arttıran sitayişleri duyduk: “Osmanlı atalarımız geldi! Bizi kurtaracaklar, çok şükür Ya Rabbi!!!”
O cansız köy ve meydan, bayram yerine döndü! Hemen güreşçilerden birine dedim ki; “Camiyi açın, akşam namazını kılalım…” Güreşçimizin biri kamet getirdi ve imamlık yaptık. Namaz bitip selâm verince bir gördüm ki, camiye girerken kapıda göz yaşları içinde dua eden 300 gardaşımız bütün safları doldurmuş, cemaatimiz olmuş..!
“NE OLACAĞIM” DİYE BEKLEMEK!
Fukara Bulgarlar bugün, Edirne’de market konvoyu yapıyor! O çileli günleri yaşatanlar, bugün de Türk’ü Türk’e kırdırıp Türk’ten intikam alıyor!? Gürcistan, Artvin pazarları da; Suriye, Irak, güney sınırlarımız da aynı. Dindaş ve soydaşlarımızın artık bu “geçici fayda”lardan uyanması için Rusya’nın dün Kazakistan’a bugün Ukrayna’ya yarın da sıra kime gelir bilinmez acilen safını belirlemeleri gereklidir!!?https://7ae1e7fbf44eb5725cd71cc4b1a11779.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-38/html/container.html
Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz iki taraftan da vazgeçemeyiz” açıklamasına rağmen, Suriye’de El Bab bölgesinde Rusların dünden beri bomba yağdırması da hem NATO’ya hem Türkiye’ye ve müttefiklerine de bir gözdağıdır!
Yaşananlardan gelecek için ders almak lazım!
WhatsApp İhbar Hattı: 530 200 00 96